
Kişilik haklarına saldırı; her alanda, her ortamda karşımıza çıkabileceği gibi, gelişen günümüz dünyasında bilişim alanında da söz konusu olmaktadır. İnternetin özellikle son yıllardaki aktif gücü karşısında bazı şahıslar menfaat sağlarken, bazı şahıslar da haksız saldırılara maruz kalmakta, şahısların kişilik hakları bu sanal ortamda ihlal edilmektedir.
İnternet ağına 1993 yılında dahil olan Türkiye, 2001 yılına kadar internete önemli bir müdahalede bulunmamıştır. Ancak internetin kullanım oranlarının ve buna bağlı olarak sosyal etkilerinin hızla artmasıyla birlikte internette yer alan hukuka aykırı ve zararlı içeriğe karşı duyarsız kalmamıştır. 2001 yılından itibaren çeşitli sebeplerle bazı web sitelerinin erişimi engellenmiştir. Bu dönemde gerçekleştirilen erişim engellemelerinin internet içeriğine müdahale yetkisi veren özel bir kanuna dayanmayışı ve yalnızca genel hükümlerle gerçekleştirilmesi birtakım hukuki tartışmalara yol açmıştır. Mevcut gereklilik ve eleştiriler göz önünde bulundurularak 2007 yılında internet içerik politikası hukuki bir zemine oturtulmak istenmiş ve artan bilişim suçlarıyla etkin bir şekilde mücadele etmek amacıyla 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun yürürlüğe koyulmuştur.
Nitekim internet ortamında sıkça karşılaştığımız Facebook, Twitter, Ekşisözlük, Youtube gibi forum, blog, paylaşım, sosyal ağ vb. sitelerdeki kullanıcıların her türlü hukuka aykırı içeriklerinden dolayı sorumlu olduğu bu madde kapsamından anlaşılmaktadır. Nitekim, bu tarz sitelerin yer sağlayıcılarının her içeriğin hukuka uygun olup olmadığını kontrol etme şansları yoktur. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda da yer alan cezaların şahsiliği prensibi ilkesi gereğince hukuka aykırı içerikten dolayı ancak fiili işleyenin sorumluluğu söz konusudur. Şu da unutulmamalıdır ki, eğer siteyi oluşturan ile içeriği sağlayan da aynı kişi ya da kişiler ise, hem yer sağlayıcı, hem de içerik sağlayıcı konumunda bulunan bu kişi/ ler de hukuka aykırı içeriklerinden dolayı kanun kapsamına göre açıkça sorumludur.
Erişim engelleme kararı verilebilecek suçlar, kanunun 8. maddesinde sınırlı sayıda ( numerus clausus ) belirtilmiştir. Bu suçlar dışında 5651 sayılı kanun çerçevesinde erişim engelleme kararı verilemeyecektir.
Bu suçlar;
26/ 9 /2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan,
1) İntihara yönlendirme ( madde 84 )
2) Çocukların cinsel istismarı (madde 103, birinci fıkra)
3) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaştırma (madde 190)
4) Sağlık için tehlikeli madde temini (madde 194)
5) Müstehcenlik (madde 226)
6) Fuhuş (madde 227)
7) Kumar oynanması için yer ve imkân sağlama (madde 228) suçları.
8) 25/7/1951 tarihli ve 5816 sayılı “ Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanunda yer alan suçlardır.

Dolayısıyla erişimin engellenmesi kararı verilebilmesi için;
Ø Öncelikle bir internet ortamı söz konusu olmalıdır.
Ø İnternet ortamında bir içerik yayınlanmalıdır.
Ø İçerik 8. Maddede belirtilen katalog suçlardan birisiyle ilgili olmalıdır.
ØSon olarak da suçun oluştuğuna dair “yeterli şüphe sebebi” bulunmalıdır.
ØSon olarak da suçun oluştuğuna dair “yeterli şüphe sebebi” bulunmalıdır.
İnternet ortamında kişilik haklarını ihlal eden saldırıların bir an önce son bulması, kuşkusuz hepimizin arzusudur. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte her evde bir bilgisayarın, büyük şirketlerde ise onlarca, belki de yüzlerce bilgisayar olduğunu, gerek bu bilgisayarlar aracılığıyla, gerekse mobil araçlarla internet ortamına giriş yapıldığını hesap edersek; milyarlarca, belki de daha fazla içerikten haberdar olmamız söz konusu olamaz. Hele ki hangilerinin hukuka uygun, hangilerinin hukuka aykırı olduğunu kontrol eden bir mekanizma sistemi de özellikle ülkemiz açısından mümkün değildir.
Hukuka aykırı içeriklerden dolayı Türkiye’de pek çok site erişime engellenmiştir. Erişimin engellenmesi talebi; bireylere geniş çerçevede tanınmış bir haktır. Verilen erişimin engellenmesi kararı ile diğer insanların da haberleşme, düşünce ve ifade hürriyetine bir müdahalenin söz konusu olacağı unutulmamalıdır. Dolayısıyla bu kararların orantılı ve yerindelik ilkesine uygun olması gerekir.